Cesaret Bulaşıcıdır!
Sabah oy vermeye ilk kim gidecek!
Veri evrende serbest dolaşır. Yakalananlar enformasyon olur. İşlendikçe bilgi halini alır. İşleyenin hayatına değer katar. Evrende serbest dolaşan veriyi yakalayan çeşitli kaynaklar var. Ağaçlardan bilgisayarlara kadar. İkisinin arasında bir de “bilinç” sahibi bir kaynak var: İnsan!
Politikacısından medya mensubuna, mahallenin muhtarlarına dek insan kitlelerini hedef alan pek çok kişi, odaktaki bireylerin bilincini tahrip etmeye çalışıyor. Gerçek-ötesi (post-truth) imkanları kullanarak. Somut gerçeği eğip bükerek. Kendi kişisel çıkarları, emelleri için!
Bilinci tahrip etmek için iki koldan saldırı-gayret var. Birincisi yoğun bir şekilde nesnel gerçekliği tam yansıtmayan enformasyon bombardımanı. İkincisi de cesurun cesaretini kıracak, çekingeni korkutacak bir söylem modeli. Birkaç hafta sonra yapılacak seçimlerde ilk kez oy kullanacak olan Z Kuşağı mensuplarına yönelik samimi olmaktan uzak politikacıların yaptıkları da benzer.
Z Kuşağı, tanım gereği, oy verme hakkına sahip seçmen grubu içinde en genç dolayısıyla da en taze bilişsel kapasiteye, beyne sahip bireylerden oluşuyor. Eğitim sistemi ne kadar yıpratırsa yıpratsın, internet gibi global erişim imkânı sunan bilgi kaynakları sayesinde bu genç zihinlerin “sorgulayıcı akıl”dan, “eleştirel düşünce”den uzaklaşmaları, çok şükür, tam manasıyla sağlanamıyor. Gençler soruyor, sorguluyor! Yaşlarının genç olmasının getirdiği bir avantaja daha sahipler: Ekonomik anlamda kirlenmemiş olmaları. Toplum ile yıpratıcı, ödün verici çıkar ilişkileri kurmuş olmamaları (ya da sınırlı alanda kurmuş olmaları).
Hal böyle olunca boğazına kadar çamura batmış olanlar iki yoldan ilerliyor. Her ne olursa olsun kendilerine oy vermeyecek olanların cesaretini kırmak. Oy vermeye gitme heveslerini kaçırmak. Bir oy bir şey değiştirmez bakış açısına onları hapsetmek. Oy verecek olanların da gidip muhalif partilere oy vermemelerini temin etmek için onlar üzerindeki korku verici söylemi artırmak. Burs alıyorsa, bursunun kesileceğini, yurtta kalıyorsa yurttan atılacağını ima etmek. Ne iması alenen söylemek.
Malum benzer bir durum ikinci İstanbul belediye seçimlerinde de gözlenmişti. Ancak tam tersi bir tepkiye neden oldu. Oyunu değiştirenlerden, ilk seferinde oy vermeye gitmemiş olanların güdülenip oy vermeye gitmesine dek çok geniş bir spektrumda uyuyan devi uyandırdılar. Sonuçlar ortada. İlkine göre ikinci seçimde İmamoğlu çok daha farklı bir skorla kazandı.
Şu an da aynı şeyden korkuluyor ama belli edilmiyor. Çünkü biliniyor ki belli edilirse ters tepki verecek kitle daha da genişleyecek. Korkanlar, sinenler korkularını yenecek. Kendilerinde nereden geldiğini anlayamadıkları bir cesaret duygusu hissedecekler. Sabah oy veren ilk seçmen olmak isteyecekler.
Sorumluluk sahibi, sağduyulu büyüklere düşen ise seçimlerin adil bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak. İşin içine hile hurda karıştırmamak, karıştırmaya çalışanları engellemek. Osmanlı nasıl battı diye soruluyor. Cevap basit. İçten oyularak. Nasıl oyulduğu da biliniyor. O zamanlar böyle post-truth gibi janjanlı isimleri yoktu ama model aynıydı. Kafanı kuma sok. Gerçekleri çarpıt. Çünkü son anda kendini kurtarabilirsen, elli katlı gökdelenden yere düşme süreci senin için bir problem olmayacaktır. Havadaki elektriklenmeyi hisseden ise sadece Z Kuşağı değil! Ne demişti ünlü düşünür Roger Waters: “Şansımız dönüyor, Sylvester!”
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 367 13.04.2023)

