Dijital Kölenin Yükselişi
Teknoloji yapay zeka sayesinde kölelikten efendiliğe terfi edebilir mi?
Efendi-Köle diyalektiğinde efendinin köleye bağımlılığı da malum bir tür köleliktir. Günümüzde bu diyalektik iki insan arasında değil daha ziyade insan ile teknoloji arasında gerçekleşiyor. Hayatını kolaylaştıran teknolojiler geliştiren, onlara egemen olan insan o teknolojiler olmadan nasıl yoluna devam edeceğini bilmeyi unuttuğu/öğrenmediği sürece onların kölesi haline geliyor.
Efendinin kölenin önünde köle durumuna düşmesi, insanın teknolojinin kölesi haline gelmesi, her an idrak edilmekte olan bir gerçeklik değil. O nedenle olsa gerek bu yoruma kuşkulu yaklaşmak da olası. Çamaşır makinesi ya da mobil telefon ‘bozulmadığı’ sürece efendinin kendisini köle gibi hissetmesini gerektirecek bir durum ortaya çıkmıyor. Ancak efendi cihaz bozulduğunda, kendisinden beklenen işlevlerini yerine getiremez hale geldiğinde, onu normal haline nasıl döndüreceğini (“tamir edeceğini”) bilemiyorsa roller değişiyor.
Efendinin köle durumuna düşmesi bir tür kaybet-kaybet ilişkisi. Bir başka deyişle bu durum kölenin de efendi durumuna yükselmesi anlamına gelmiyor. Köle her zaman kaybetmeye zaten mahkûm! Kazan-kaybet durumu “bozulma” gerçekleşip de “tamir etme”nin mümkün olmadığı senaryoda kaybet-kaybet halini alıyor.
En azından yapay zekâ tabloya dahil olana dek durum böyle yorumlanabiliyordu. Ancak yapay zekanın, özellikle de genel ya da süper yapay zekanın gerçekleşmesi üçüncü bir durumu resme dahil edilebilir. Dijital leyleğin bir tür gecikmiş adımı! Köle efendi durumuna yükselip, kazanmaya başlayabilir!
Julia Roberts’ın Dünyayı Geride Bırak filmi bu açıdan irdelenebilecek bir distopik kurgu. Şehrin dibindeki bir banliyöye iki günlük bir hafta sonu tatili için gitseniz ve o sırada bulunduğunuz yörenin-şehrin-ülkenin tüm dijital sistemleri çökse durumunuz ne olurdu? Internet yok, cep telefonu yok, televizyon yok, radyo yok! Şehrin-ülkenin geri kalanında ne olup bittiğine dair hiçbir bilgi yok!
İlk doğal reaksiyon bunun dakika olmadı saat mertebesinde çözüme kavuşturulacak bir altyapı sorunu olduğunu varsayıp beklemek. Süre uzadıkça daha korkutucu senaryolar düşünülmeye başlıyor. Zirvede ise yerel ya da global bir savaş durumu yer alıyor!
Pek çok kritik altyapı çalıştıran kurum ya da kuruluşun bir felaket halinde neler yapılacağına dair senaryoları mevcuttur. Ancak iş kamu yönetimine geldiğinde yapının hantallığı ile paralel olarak gösterilecek tepkinin sürati ve etkinliği tartışılabilir. Ülkemizde son yaşanan deprem felaketinde örneğin, enkaz altında saatlerce kaldığı halde, gazetecilerin ulaştığı halde, kurtarma ekiplerinin ulaşamadığından dolayı hayatını kaybedenler olduğunu duruma tanıklık eden gazeteciler bildirmişlerdi. Keza 11 Eylül 2001’de New York’ta itfaiye ekiplerinin kamikaze uçakların çarptığı, az sonra olduğu yere yığılacak olan iki gökdelene ellerinde hortumlarla iç merdivenlerden çıkarken çekilen fotoğrafları hala hafızalarda.
İlk darbede ölmemek bu acımasız hayatta kalma oyununun birinci seviyesi sanki. Sonra ikinci seviye geliyor. Aç-susuz kalmadan, başkalarıyla dalaşmadan yaşamayı sürdürebilmek. Ölüm yakınına geldikçe insan vahşileşiyor. Hele bir de bu vahşetin karşısında duran bir gücün olmadığını-kalmadığını fark ederse! Politikacılar için de benzer bir ölüm-kalım savaşı var. Fiziksel değil de siyasi! Politik kariyerinin sonuna yaklaştığını hissettikçe vahşileşen, yasa yönetmelik temayül adap tanımaz hale gelen siyasetçi. Var olma halinden çıkarılacak bir ders de adabıyla yok olmayı (sahneden çekilmeyi, ölmeyi) bilmek olsa gerek!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 405 11.01.2024)