Dijital Vahşetin Çağrısı
Linç varsa faşizm var!
Dijital linç şu sıralar edebiyat dünyasında geziniyor. Diğer kültürel alanlara da sıçrarsa şaşmamalı. Madem bu kaleler bir türlü ele geçirilemiyor. O zaman kötülensin. Kitlelerin bilinçdışına negatif bir mesaj yerleştirilsin. “Amaan üzerinde çalışmaya değmezmiş” kıvamına getirilsin. Monşerler, üniversiteler, okumuş adamlar linç edildi de bir şey mi oldu? Dil bilmeyenlerin büyükelçi, güreşçilerin bankacı olmasını kim yadırgıyor?
Linç başladığında görünen o ki en kötüsü aynı yolun yolcusu olmak. Çünkü linç varsa faşizm var! Linç ederken diğer yolculara “Ya sen de katılırsın ya da seni de linç ederiz” dendiği için faşizm var. Ya “aynı yolda olmayacaksın” ya da “itiraz etmeyeceksin”den başka seçenek bırakılmadığı için faşizm var. Bir adaletsizliği bir başkasıyla dengelemeye çalışmak adil olmadığı için faşizm var. Belki de hakkedildiği için faşizm var!
Edebiyat dünyası! Sosyal medya paylaşımlarına göre bir yanda kitabını yayınlatma peşindeki kadın yazar adaylarına öncelik veren erkek editörler “dumrul”luğu (“eğer eli-yüzü düzgün birisi çıkarsa, yatma olasılığı”ndan dolayı, yoksa pozitif ayrımcılıktan değil). Diğer yanda ise böyle bir topluluk içinde kendisine yer bulmayı kafasına koymuş bir kadının oyuna bedel ödemeye hazır şekilde katılmak zorunda bırakılması. (Yozlaşma varsa bu cümlelerdeki erkek ile kadın kelimeleri yer değiştirse de anlam kayması olmayacaktır!)
Birey ne kadar doğru ne kadar ahlaklı, empatik, diğerkam, adalet-hak-hukuk-vicdan sahibi olursa olsun. Küçük-büyük eline geçirdiği gücü kaybetmemek için, kendi çıkarı için yeri geldiğinde adaleti, eşitliği, ahlakı, etiği, vicdanı hiçe sayacak zihniyet toplumda çoğunluktaysa doğru bireyin o özelliklerini koruyabilmesi giderek zorlaşacaktır. Erki yücelten topluluk, erk sahibi olmak için mağdur etmekten çekinmez, mağdur olan da er ya da geç başkalarını mağdur etmeyi öğrenmek zorunda kalır; yeri geldiğinde de bunu uygulamaktan çekinmez! Asıl suçlu başkası ancak cezayı sana kesmeye gücüm yetiyor! (Kadın cinayetlerini bu perspektiften inceleyen sosyolog var mı?)
Toplumda herkesin mutabık kaldığı insan-yapımı bir ortak-çatı (anayasa, hukuk, ahlak, hümanizm vb.) kök salmamışsa geriye binlerce yıllık geçmişi olan hayvanların icadı orman vahşiliği kalır. Sesi çok çıkan, “kodu mu oturtan” sadece kazanmakla kalmaz, aynı zamanda haklı olduğunu da zorla kabul ettirmiş olur!
Fiziksel dünyada bu meseleleri halledememiş topluluklar üstelik bir de kendilerini dijital ormanda bulduklarında ne yapacaklarını iyice şaşırıyor. Çamur atıyor, zora gelince o yazdıklarını siliyor ya da hesaplarını kapatıp ortadan kayboluyor. Dijital kimliğinde kadın yazıyor, gerçek kimliği erkek çıkıyor. “Bilgisayar açık kalmış; bizim küçük yeğen yazmış o mesajları benim hesaptan” diyerek kendini kurtarmaya çalışıyor.
Dijital linçe şahit olanlar, onu durduramıyorsa hiç değilse dahil olmamalı. Linçi başlatanların tehditkar açıklamalarından çekinmemeli. Çünkü o tehditler sadece aynı yolun yolcuları için. Kendi foyaları da ortaya çıkmasın diye linçe “katılması zorunlu” davetiye! Beklemeli. Neyi mi? Linçe girişenlerin, linçi bırakıp iddialarını destekleyen somut deliller sunmalarını. Sağlıklı bir değerlendirme ancak o sayede yapılabilir. Tabii konu buysa! Değilse mi? İstanbul Sözleşmesi’nin bu vesileyle yeniden tuvalet kağıdına çevrilmeye çalışılmasına ne dersiniz? Ne alaka mı? Siz her şeyin birbirini etkilediği global bir “ağ toplumu”nda yaşadığımızı unuttunuz galiba!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 248 25.12.2020)