Edebiyatın İkinci Baharı

Sosyal medya 80’lerden beri süregelen sığlaşmaya bir dur diyebilir mi?

Internet Türkiye’de edebiyata ikinci baharını yaşatıyor denilebilir mi? Görünen o ki televizyonun ülkeye girmesinden önceki o masum dönemde şiir kitaplarının baskısı on bin adet düzeyinde oluyormuş. Daha sonra 70lerde televizyon, 80lerde ise 12 Eylülün baskıcı uygulamaları sonucunda ortaya çıkan lümpenleşme, sığlaşma, çoraklaşma.

60lı yıllar birinci bahar ise 70ler, 80ler, hatta 90lar edebiyatta soğuk bir kış etkisi yaratmış olsa gerek. Basılan kitap çeşidi ve adedi artsa da ders kitapları hariç tutularak yapılan hesaplamalara göre ülkede bir kişinin yılda okuduğu kitap sayısı giderek düşüş kaydetti.

İyi şair Turgut Uyar’ın 1984’te Can Yayınları’ndan çıkan toplu şiirler kitabı Büyük Saat için yayınevi bir imza günü düzenler. Gelen giden olmayınca Erdal Öz, Uyar’a belli etmeden iki yayınevi görevlisinden rica eder. Bu kişiler kitap imzalatmaya gelen okur rolünü oynarlar. Günün geri kalanında ancak birkaç kişi daha gelir. Bu durum o yıllarda sadece Turgut Uyar’a özgü değildi. Aziz Nesin’in deyimiyle “üç kişiden dördünün” şair olduğu bir ülkede sadece şairler şiir okusa şiir kitapları yine de çoksatardı.

Önce televizyon bireyin özel zamanını çalmaya başladı. Sosyo-ekonomik hayat zorlaştıkça, birey özel zamanını daha çok “zihinsel deşarj” için kullanmayı talep eder oldu. En az enerji ile yapılacak şey de televizyon izlemek olduğundan öteki tüm “boş zaman” aktiviteleri sekteye uğradı. O arada okumak da!

Internetin ve özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte Türkiye’de de genç kuşakların ikinci ekrandan da olsa okumaya ayırdıkları zaman yükselişe geçti. Doğaldır ki bu sürecin kendi içinde sorunları yok değil. Örneğin içeriğin doğru olup olmadığı, kaliteli olup olmadığı hala tartışma konusu. Post-truth (doğru-ötesi, gerçek-ötesi) en büyük düşman! Ancak yine de ister sosyal medya mesajları olsun ister başka bir şey, günümüzün genç bireyleri okumaya daha çok zaman ayırıyor. Daha çok okudukça, daha çok keşfediyor. Böylece sadece Kafka, Dostoyevski ya da Borges değil, Tomris Uyar, Oğuz Atay veya Sabahattin Ali’nin kitapları da daha çok satar hale geliyor.

Sosyal medyanın hızı okunan içerik üzerinde de etkili olabiliyor. Artık tüm bir romanı, öyküyü ya da şiiri okumak yerine roman ya da öyküden alıntı birkaç paragraf, şiirden birkaç dize yeterli olabiliyor. O açıdan okunan içeriğin kalitesi söz konusu olduğunda günümüzde icra edilen şeye ne kadar “okumak” denir, tartışılır. Herkesin “okuma”sı kendisine!

Bir başka riskli husus da okunan içerik ile altında imzası yer alan kişinin doğru olup olmadığı. Bir dönem Can Yücel’e atfedilen şiirler sosyal medyada dolup taşıyordu. Aslında Can Yücel’e ait olup olmadığına bakılmadan. Bu sayede kendi adını yazsa kitlelere ulaştıramayacağı dizeleri, onlara ulaştırmış pek çok “isimsiz şair” dolaşıyor olabilir aramızda.

Bu kategorideki bir başka husus da özlü sözlerle ilgilidir. En güzel örneği de Aristoteles’in söylediği şu özlü sözde açıklanmış gibidir: “Internetin en iyi yanı şu: Herhangi bir sözü ünlü birisi söylemiş gibi paylaşabilirsiniz. Kimse de gidip kaynağını araştırmaz!”.

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 308 17.02.2022)

Popüler Etiketler