Edimsel Simbiyoloji
Yalın, tek gibi görünen pek çok eylemimizin simbiyotik, bileşik, birden çok eylemden oluşmakta olduğunu öğreniyoruz!
Pandemi başladığında yeniden gündeme gelen “yeni normal” şu kriteri gündeme getirmişti: Evden yapabiliyorsan, dışarı çıkma! Gündelik hayattaki pek çok süreç buna göre yeniden tanımlandı. Mutfak alışverişinden, koşa koşa bakkala gidip iki parça bir şey almaya, sanat aktivitesinden eğitime, çalışmaya çok geniş bir alan bu yeni normalin “zorlama”sıyla dönüşmek zorunda kaldı.
Bugün, bir buçuk sene sonra bu kriter, tabloyu tam tersi bir açıdan değerlendirmeye zorluyor: Evden çıkmam gerekmiyorsa, neden çıkayım? Örneğin geçen hafta contemporary istanbul (#ci15th) etkinliğine katıldım. Beklendiği üzere sergileyicilerin sayısı her zamankinin yarısından bile daha azdı. Ancak bunun ötesinde kendimi şunu sorgularken buldum: Bu etkinliğe evden çıkıp dahil olmama neden olan ne var? Trafik, park alanı, giriş-çıkış angaryası gibi lojistik sebepler negatif bir etki oluştururken etkinliğin kendisi, ontolojik olarak, karşı kıyıda herhangi bir pozitif özellik taşımıyordu. Katılımcılar ve eserler!
Bellidir ki görsel-işitsel ve etkileşimsel özellikler dijital ortama kolayca taşınabiliyor. Yani bir eseri sergi salonunda izleyebileceğim gibi, bilgisayarımın ekranından da izleyebilirim. Eserde işitsel ya da etkileşimsel bir boyut varsa onları da dijital olarak deneyimleyebilirim.
Peki şu an için dijitale taşınamayacak deneyim ne olabilirdi? Örneğin kokusal ya da dokunsal özellikler olsaydı bunlar dijitale taşınamazdı. Sadece sergi salonuna koku sıkmak bile dijitalde tekrarlanamayacak bir deneyim olarak katılımcılara şu mesajı verebilirdi: Evde olsaydın bunu deneyimleyemezdin!
Fiziksel olarak hazır bulunarak gerçekleştirilecek deneyimler bu açıdan yeni bir bakış açısını da gündeme getiriyor. O deneyimin ne kadarı içeriksel, ontolojik ya da etkinliğin gerçekleştirilme nedeniyle ilgili? Ne kadarı o vesileyle ortaya çıkan diğer imkanlarla ilgili? Yukarıdaki #ci15th örneğinde, ziyaretçilerden pek çoğu belki de etkinliğe ayırdığı zamandan daha uzun bir süreyi başka şeyler için harcıyor. Örneğin bir yerde oturup bir şey içmek, dostlarla iki lafın belini kırmak. Akşam yemeği yemek ya da biraz dolaşıp vitrinleri incelemek, belki alışveriş yapmak!
Pandemi ile gelen “evden yap” kuralı daha önce tek bir eylem kategorisinde ele alınan edimlerimizin (#ci15th’i gezmek) aslında birbiri ile simbiyotik bir ilişki içinde olan eylemler bütününden oluştuğunu bize göstermekte. #ci15th’e evden dijital olarak katılsaydım, büyük bir olasılıkla eserleri bilgisayar ekranında gözledikten, inceledikten sonra o “dijital gezi” eylemimi sonlandıracaktım. Bir şey içmek isteyeceksem, mutfağa gidip kendime içecek bir şey hazırlamam gerekecekti. Ya da alışveriş yapmak isteyeceksem, web sitelerini dolaşacaktım. Bu eylemler evden yapıldığında üç farklı eylemdir.
Edimsel simbiyoloji ne yazık ki marijinal değil. Neredeyse işin özü, temeli olmuş. Fiziksel dünyada #ci15th gezmek aslında bir süredir görüşmedik insanlarla temas kurmak, yemek-içmek vb. için bir vesile olacaktı. Modern dünyada gündelik yaşamımızın pek çok fiili, aslında merkezde olma özelliği yitirmişti. Dijitalleşme bireye yeniden bunu anımsatıyor. Merkezde olması gereken eylemler merkeze alınıyor. O nedenle günlük toplantı adedi üç dört misline çıktı. Artık toplantı öncesi, sonrası sosyalleşme, dedikodu, bilgi transferi vb. yok. Sadece toplantı var. Toplantıda da sadece konuyla ilgili konuşmak ya da dinlemek!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 272 10.06.2021)