Feodal Teyze
Zaman ve mekân ne kadar modern olsa da diziler hala aynı feodal kafada!
On bin yıllık uzun bir “tarım toplumu”ndan sonra 18. yüzyıldan itibaren sanayi toplumuna geçen insanlık halihazırda yeni bir toplum modeline mi geçmekte yoksa sanayi toplumu dördüncü kez kabuk mu değiştirmekte tartışması süredursun göz ardı edilen bir gerçek var: Bu toplumsal değişimler ne yazık ki yürürlüğe girmiş değil, Afrika dahil dünyanın bütün kara parçalarında!
Öyle ki bu toplumsal ayrışma ülkeler arasında farklılığın ötesinde aynı ülke sınırları içinde bile gözlenebilmekte. ABD’den Katar’a, Çin’den Arjantin’e dek dünyanın her ülkesinde bugün derebeylik/tarım toplumu standartlarında yaşayanlar da var sanayi toplumu ya da bilgi toplumu standartlarında yaşayanlar da.
Türkiye’deki gerek yerli sinema gerekse de yerli televizyon dizileri bu açıdan hangi toplum modeline hitap ediyor? Akla ilk gelecek kriter, senaryonun geçtiği zamana ve mekâna bakmak olabilir. Peki zaman olarak günümüzde, mekân olarak da ülkenin en “ileri” şehirlerinde geçmekte olan kurgular? Beklenir ki bu tür film ya da diziler bilgi toplumu olmasa da en azından sanayi toplumuyla gelen modernizm merkezli senaryolar, konular olsun!
Teknolojinin en hasını görmek mümkün, tamam! Son model otomobiller, dayalı döşeli evler, giysiler. Peki öz? İnsan ilişkileri? Konuların düğümlenme ve çözüme kavuşma süreci? Tam bir feodalite! Örneğin iki karakter arasındaki gerilim bir dakikalık bir diyalogla çözüme kavuşacakken, karakterler konuşma-dinleme özürlü olarak tanımlandığı için bölümlerce uzayabiliyor. Peki karakterler konuşmak, dinlemek, muhakeme etmek yerine ne yapıyorlar? İki feodal şey: Görüp duyduklarını sorgulamadan doğru/yalan olarak kabul ediyorlar. Ardından da bunu duygu-gurur-inanç filtrelerinden geçirip hükme bağlıyorlar! Filmler, diziler her ne kadar son model teknik cihazlarla, ultra lüks mekanlarda çekiliyor olsa da içerik 1960’lardaki feodal Yeşilçam sinemasından iki adım öteye gidememiş durumda!
Bu feodalite içinde cehaletin, görgüsüzlüğün yüceltilmesi ise kaçınılmaz gibi görünüyor. Çevresel ögeler gelişmemiş olsaydı bu bir sıkıntı yaratmayacaktı. Oysa bu toplum sanayi evresine girip moderniteyi idrak etmekte. Daha da ötesinde bilgi çağına geçmiş olguların dijital izdüşümleri üzerine kafa patlatmakta. Bununla feodal teyze yan yana gelince teyzenin dört elle sarıldığı silah cehalet ve görgüsüzlük oluyor! Kaybedecek bir şeyi olmayanın cüretkarlığından cesaret elması çıkarmak kadar içindeki cehalet kömüründen de bahsetmek gerekmez mi?
Filmler, diziler sadece eğlence boyutuna indirgenerek değerlendirilemez. Kültürel değişimin ana dinamolarıdır aynı zamanda. Reytingi ölçen cihazları toplumun sadece belli bir kesimini temsil eden evlerin içine yerleştir. Böylece sadece feodal dizilerin ekranlarda boy göstermesini olanaklı kıl. Sonuç? Bir yandan feodalitede yaşayan kitleye gaz alıcı “Sorun yok, bak herkes böyle!” mesajını ver. Diğer yandan az biraz ileri gitmiş olanların göz ucuyla dikkatini buraya çekmeye çalış!
Değil bir ülkeyi-bir toplumu, tüm dünyayı ele geçirsen, tüm dünyadaki ilerlemeyi askıya alsan, tüm dünyayı “şimdiki zamanın” içine hapsetsen bile bu insanlık için bir kazanım olmayacaktır! Oysa her çağda birileri atı alıp Üsküdar’ı geçiyor! Bize de Beşiktaş’ta ateş yakıp, uzakları seyretmek kalıyor!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 265 22.04.2021)