Sosyal medya, ağzı olan herkesin konuşmasını sağladı ancak bu gürültüden öteye geçemiyor.
Gerçek-ötesi, doğru-ötesi (post-truth) kavramı ile faşizm arasında bir irtibat kurulabilir mi? Nesnel gerçekliğin öznel bakış açısı altında erimesi kişileri de toplumları da giderek daha faşizan yaklaşımlar sergilemeye itebiliyor. Peki bu eğilim nereden kaynaklanıyor? Bireyler (ve toplumlar) neden bu yolu tercih ediyor?
Kök sebebe ulaşmak resmi daha iyi okumayı sağlayacaktır. Bu türden bir tavır alan birey ya da toplumu suçlamak ya da eleştirmek bir çözüm getirmeyecek, getirmiyor. Dünyanın pek çok ülkesinde bu tavrı almış birey ya da toplumlara bakınca bunu görmek zor değil.
Bireyi nesnel gerçeklikten sapmaya götüren şeylerin başında yaşamın giderek zorlaşması geliyor. Özellikle de ekonomik açıdan. Dünyanın en zengin ilk on kişisinin toplam servetinin en alttaki milyarlarca insanın kazancına denk olması bunun basit bir göstergesi. Buna sebep olan şey ise ister istemez sanayi toplumunun, kapitalizmin o bilinen vahşi özelliği.
Bireyi kalkındırma yükünün esasen bireyin kendisine bırakılması bir noktadan sonra infial yaratmaya neden oluyor. Sandık başına gitmeyen, borcunu ödemekten kaçınan, kendisini mutlu etmeyen işlerde canla başla çalışmayı anlamsız bulan birey ister istemez onu güzel sözlerle kandıran faşizan söyleme meyletmeye başlıyor. Farkında bile olmadan!
İleri dijital teknolojilerin lafta kalan eşitlikçi ruhu da bir çözüm olmaktan uzaklaşıyor. Bunun temelinde ise bir yanda bu ruhu zedeleyici yaptırımların yasalaştırılması yatarken (örneğin ABD’deki ağ tarafsızlığının yasayla ortadan kaldırılması) öte yanda genç bireylerin bu değerlere sahip çıkmak yerine teknolojiyi tüketim aracı olarak kullanması yer alıyor. Sosyal medya ağzı olan herkesin konuşmasını, sesini duyurmasını sağladı ancak neyi nasıl konuşacağı konusunda temel bir formasyonu olmayan bireyler bunu gürültü çıkarmanın ötesine geçiremedi. Amiyane tabirle internet global bir kahvehaneye dönüştü.
Dijitalleşme diktatörlüğe giden eşsiz yolda yeni bir aracın da ortaya çıkmasını olanaklı kılıyor: Veriye hakimiyet. Tarım toplumunda bu araç toprak idi. İmparatorluklar ucu bucağı görünmeyen topraklara sahip olmakla kurulabiliyordu. Sanayi toplumunda bir paradigma sıçraması yaşandı ve bu kez “makine”lere sahip olanlar diktatörlüklerini ilan etti. Şimdi sıra veriye geldi. Birey hakkında, dünya hakkında daha çok veriye sahip olan ülke ya da global şirket yeni dünyanın diktatörlüklerini kuruyor olacak. Süreç başladı bile! Örneğin Çin’den her gün gelen yapay zeka kullanımına yönelik yenilikler bu yolda atılan birer adım olarak değerlendirilebilir.
Veri tek başına, malum, bir anlam ifade etmez. Önemli olan onu işleyebilmek. Çin güvenlik kameralarından elde ettiği yüz tanımaya yönelik veriyi yapay zeka uygulamalarından geçirerek örneğin suçluları tespit edebiliyor, bireylerin ekonomik ve kültürel alandaki performansını değerlendirmeye tabi tutarak, belli bir puanın altında kalan bireyin örneğin seyahat etme hakkını sekteye uğratabiliyor (otobüs ya da uçak bileti almasını engelleyebiliyor).
Dünyanın içinden geçtiği endişe verici bu yeni dönemi doğru analiz etmeli. Belli bir eşiğin ya da bakış açısının altında kalan bireyi suçlayarak bir sonuç üretilemeyeceğini görmeli. Ve en önemlisi kamu yönetimini buna uygun hale getirmeli. Nedeni basit? Bundan başka dünya yok!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 122 – 27.07.2018)