KriptoPara ve Metalik Parmak
Yoksa altına hücum döneminde ilk kazananlar, altın arayanları-bulanları soyanlar mıydı?
Eski ünlü sözlerden birisidir: “Altına hücum döneminde ilk kazananlar altın arayıcılarına alet edevat satanlardır!” Bunun fiziksel ispatı Seattle şehridir. Alaska’nın taşının toprağının altın olduğunu öğrenen Amerikalılar batıya “altına” hücum edince Seattle şehri bundan azami ölçüde istifade etmeyi bilmiştir. Alaska’dan önce yol üzerindeki son büyük yerleşim yeri olan Seattle şehir yönetimi, altın aramaya gideceklerin şehri terk etmeden önce bir dizi kuralı yerine getirmeyi yasal olarak şart koşmuştur. Bunlar içinde yanlarında götürmeleri zaruri olan malzeme, erzak vb. de vardır. Oraya gelene dek böyle bir düzenlemenin farkında olmayan arayıcılar mecburen bu malzemeleri Seattle şehrinden temin eder, şehri ihya ederler!
Bugün benzer bir hücum kriptopara dünyasında yaşanıyor. Güncel deneyimler yukarıda ifade edilen sözün tabloyu doğru tanımlayıp tanımlamadığı konusunda insanı şüpheye düşürüyor. Acaba daha doğru ifade şu olabilir mi? “Altına hücum döneminde ilk kazananlar, altın arayanları-bulanları soyanlardır!” 19. yüzyıldaki altına hücum dönemiyle ilgili bu sözü doğrulayabilecek eldeki popüler kaynaklar Hollywood filmleridir ancak günümüzde yaşananlar daha somut.
Kriptoparacılar birkaç farklı kulvarda soyuluyor. Bunların en klasik olanı, teknolojiden anlamayıp da en kısa yoldan para kazanmak isteyenlerin paralarını emanet ettikleri kişilerin sırra kadem basması. İnsanların paralarını topluyor. Bir süre hem güven oluşturmak hem de vurgunun hacmini artırmak için para kazandırıyor. Sonra da kayıplara karışıyorlar!
Daha modern olanı bunu kriptopara alışverişi yapılan websiteleri (“exchange”) üzerinden yapmak. Buradaki hacim ilkine göre binlerce kat daha büyük. Nispeten yatırım gerektiriyor, bilgi gerektiriyor, pazarlama becerileri gerektiriyor. Ama hikayenin sonu aynı: Av giden kriptoparacılar bir sabah uyanıp bakıyorlar ki avlanmışlar; tosuncuk uçmuş! Giderken yanında tüm o kriptoparaları da götürmeyi unutmamış!
Kriptoparaların bütün bu olan bitenle bir ilgisi yok. Ancak gel de sen bunu canı yananlara anlat. Bir koyup beş bin alma arzusuyla yanıp tutuştuğu için kendinde hiçbir kusur görmeyenler, paraları buharlaşında birden devleti, düzeni, kanunu, kuralı anımsıyor! Tabii şunu da unutmamak gerekir ki bugün kriptoparalarını kaptıranların babaları da zamanında evi arabayı bankerlere kaptırmıştı!
Kriptopara, doğası gereği, postmodern ötesi post-truth zamanların vahşi ruhuna hizmet ediyor. Zorda kalıp “yandım anam!” dediğinde sesini duyup yardıma gelecek bir aracı müessesenin olmadığı özgür zamanların! Bilgi çağı belki de bireyin özde talep ettiği şeyin ne olduğunu idrak etmesine bu nahoş olaylar sayesinde yardımcı olacak! Bireyler-toplumlar görünürde özgür olmak istiyorlar. Oysa temel istekleri düzeni koruyup kaosu uzak tutmak için yetkilendirdikleri temsilcilerin kendi kişisel çıkarlarını hiçe sayarak görevlerini yerine getirmeleri. Bunu yaparken sınırsız özgürlükten biraz ödün vermek söz konusu bile olabilir. Hadi buna özgürlüklerin kısıtlanması değil de yaşamın disipline edilmesi, kurallar manzumesine göre yaşanması diyelim. Böyle bir görevle yetkilendirilmiş insan, tanım gereği, bu gereksinimi kusursuz bir şekilde yerine getirmekten acizdir! Ancak şimdi bu görevi hiçbir kişisel beklentisi olmadan yerine getirebilecek alternatif bir model gelişiyor: Dünyayı robotlar, yapay zekalar yönetsin! O halde soru şudur: Balı tutan robot (da) metalik parmağını yalar mı?
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 266 29.04.2021)