Sofist 2.0
Bir kişinin bildiği sır değildir!
Antik Yunan’da Sokrates öncesi ortaya çıkan son büyük akımlardan olan Sofist yaklaşım, biraz da mitolojik bakış açısına reaksiyon olarak “insan her şeyin ölçüsüdür” (Protogoras) seviyesine dek gidip, tikel anlamda insanı ve onun şeyleri algılama halini öteki her şeyden üstün tutar hale gelmişti. Aynı anda aynı mekânda bulunan iki kişiden birisi için oradaki hava sıcak diğeri için soğuk ise her ikisi de haklıdır-doğrudur! Öyle ki sofistler için “Güç, haktır” (Thrasymakhos); güçlü olan yanlış yapmaz, haksız olamaz! Kendilerini yanlışlamaya çalışanlara cevabı ise Gorgias verir: “Hakikat yoktur. Varsa bile bilinemez. Bilinse bile aktarılamaz”.
O nedenle Sofistler mutlak (ideal) bir doğruyu ya da hakikati arama eylemini gereksiz-yersiz bulur. Onlar için insan daha pratik olmalı ve kendi fikrini karşısındakine kabul ettirmelidir. Gücü (ve dolayısıyla hakkı, doğruyu, gerçeği) ancak bu şekilde ele geçirebilir. Bu çerçevede insanın sahip olması gereken en önemli becerinin konuşma ve ikna yeteneği (belagat) olduğunu öne sürmüş ve bu konuda paralı eğitimler vererek geçimlerini buradan sağlamışlardır!
İki bin beş yüz yıllık insanlık tarihinde Makyavelist yaklaşımdan, pragmatizme, liberalizme dek pek çok akımda sofistlerin izine rastlanabilir. Günümüzün dijital çağında ise post-truth (gerçek-ötesi, doğru-ötesi) bakış açısı sofist yaklaşıma yeni bir açılım getirmekte. Tıpkı sofistlerin altını çizdiği gibi post-truth dünyada da güç hak haline gelmiş olup, belagati iyi olanlar kendini haklı gösterebilmekte, haklı çıkarabilmekte. Ne söylediklerinin bir önemi yoktur! Değil dün dedikleri ile bugün dedikleri, birkaç saat önce dedikleri ile birkaç saat sonra dedikleri bile birbiri ile taban tabana zıt olabilir.
Platon, sofistlerin bezmiş olduğu tanrılarla donanmış mitolojik felsefeyi idealar dünyasıyla dönüştürerek mutlak yaratıcı ile insan arasındaki aracıları (Olimpos tanrıları) öldürdü, ancak tikellerden öte tümel bir gerçekler-doğrular dünyasını korumayı başardı. Sofistlerin yapmak istediği ise Olimposluların yerini insanların almasını sağlamaktı. Bugün de benzer bir durum söz konusu. Görünürde aracıları sevmeyenler, fark ettirmeden kendilerini aracı haline getirmiş durumda. İyinin, doğrunun, gerçeğin, ekonominin, kamusal hizmetin, politikanın, kültürün, iletişimin tek aracı kendileri olmuş! Herkesin kendilerine inanmasını talep ediyorlar. Kubbenin altında başka bir ses duyulmasın istiyorlar.
Dijital dünya o denli geniş ve sonsuz kubbe imkanına o denli açık ki herkes orada kendisine bir kubbe yapabilmekte, kendi sesinin ötesindeki seslerin çıkmasını engelleyebilmekte (yankı odası etkisi). Hatta gücü yeten, öteki kubbelerin kendi inandıklarını, doğru bildiklerini kendi kendilerine bile yankı yapmasını engellemek istiyor. Web siteleri kapatılıyor, televizyon kanalları karartılıyor, internet hızı yavaşlatılıyor! Herkes sadece benim kubbemin sesini duysun!
Dijital sofist için de kendinden başka önemli-değerli bir şey yok şu yalan dünyada! Belli ki kendisi ile mutlak olan arasında da kendince bir mutabakat sağlamış. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu, neyin görünüp neyin görünmediği konusunda standartları belirlemiş. Vicdanı rahat! Oysa bir şeyi saklı tutabilmek ancak mutlak yaratanın şanına yakışan, ancak onun yapabildiği bir şeydir! Onun için “bir kişinin bildiği, sır değildir”. Çünkü o aslında ikinci kişidir!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 347 24.11.2022)