Tim’ler Göreve!

Post-truth bireyin devletinden tek dileği şudur: Beni gerçeklerden koru!

Amerikan toplumunun özellikle Vietnam Savaşı sonrasında politikacılarıyla olan etkileşimini yorumlayan Steve Tesich 90lı yılların başında kaleme aldığı makalesinde gelinen durumu şu ironik tümce ile özetlemişti: “Biz özgür bireyler olarak, post-truth (gerçek-ötesi, doğru-ötesi) bir dünyada yaşamak istediğimize özgürce karar verdik”. Özgür bireyler? Özgürce verilmiş bir karar? Peki neden gerçek yetmiyor da ötesine geçilmek (ve orada yaşanmak) isteniyor?

Bireyin özgürlüğünün tanımı nedir? Eski Rusya için söylenen şöyle bir laf vardı: “Burası özgür bir ülke! Bulutlar bile istediği yere gidebiliyor!”. Yaşadığı ülkede köleliğin resmen yasak, temel hak ve özgürlüklerin ise yasa ile temin edilmiş olması bireyin özgür olması anlamına gelir mi? Televizyona da dokunmadan karşısına geçip onun dilediğin ayarını değiştirebiliyorsun. Kanaldan kanala zapping yapıyorsun ya da sesini açıp kapatabiliyorsun. Sağ olsun uzaktan kumanda cihazı! Kavramların ötesine geçmeyi bir maharet sanan günümüz “post-modern” dünyasında da bireyler sakın uzaktan kumanda edilerek, “özgürmüş gibi” yaş(atıl)ıyor olmasın?

Tesich’in ironisi biraz da şuradan geliyor. Kamu yönetimi vatandaşına öyle bir yaşam modeli sunuyor ki bireyler somut gerçekleri görmek-duymak-bilmek istemez hale geliyor. Çünkü somut gerçekler hayatın ne kadar berbat olduğunu teyit etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ekonomik açıdan berbat. Sosyal açıdan berbat. Kültürel açıdan berbat. Her açıdan berbat. Peki basiretli kamu yönetiminin, yani seçilmişler ile atanmışların, ne yapması beklenir? Bu berbatlığın azaltılmasını, mümkünse ortadan kaldırılmasını sağlamak! Ancak demokrasi ile yönetilen topraklarda kamu yöneticilerinin öncelikleri ne yazık ki öyle ya da böyle bu berbat şeyleri ortadan kaldırmaya yönelik olamıyor demek ki! Başka öncelikler devreye giriyor! Seçilmiş ve atanmışların dünyaya ayar vermekten kendilerini destekleyen sektörlere ekonomik imtiyaz sağlamaya çalışmaya kadar çok geniş bir yelpazede varlık gösteren bu önceliklerin gerçekleşmesine odaklanmaları ne yazık ki sıradan bireylerin bir fatura ödemesine neden oluyor! Refah düzeyi bir türlü gelişmeyen, etik ve ahlak kurallarının hiçe sayıldığı bir hayatı yaşama bedeli!

Bu tabloda kötü adam önce yeterince kötü olup herkesi korkutuyor, sonra da ötekilerinin hayatta kalması için uymaları gereken kuralları belirliyor. Post-truth toplumda bireyin hayatta kalabilmesi için devletine yalvarması gerekiyor: “Bizi gerçeklerden koru!”.

Tesich bu tabloyu çizdiğinde daha ortada herkesin erişimine açılmış bir internet bile yoktu. Bırakın sosyal medyayı. O nedenle post-truth, her ne kadar Trump’ın seçimi kazanmasıyla birlikte popüler olmuşsa da daha 1970li yıllardan itibaren başta ABD toplumu olmak üzere batı kültüründe varlığını hissettirmeye başlamıştı. Nasıl ki dijital teknolojiler mekanik teknolojilerin çözümlerini daha “modern”, daha pratik, daha kolay kullanılabilir hale getirdi (daktilo ile laptopu kıyaslayın) sosyal medya da gerçek-ötesi dünya modelinin milyarlara ihraç edilmesini kolaylaştırıcı bir etki yapmıştır. Yoksa post-truth’u sosyal medya icat etmedi. Madem evin şımarık çocukları ortalığı dağıttı, evin sorumluluk sahibi çocuklarının yeniden devreye girmesi ve buna bir çözüm bulması gerekiyor. Tim’ler bu sorumlu çocuklar! Web’i icat eden Tim Berners-Lee ile Web 2.0 fikrini ortaya atan Tim O’Reilly! Gelsin temizlesinler bu pisliği!

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 346 17.11.2022)

Popüler Etiketler