Yollarda

İmkânı olsa ülkeyi terk etmek ile ülkeyi soyup-soğana çevirmek arasına sıkıştırılmış bir Z Kuşağı..

Toplum da insan beyni gibi. Maruz kaldığı şeyleri iyi analiz edebilmek için zamana gereksinim duyuyor. Toplumumuzun balık hafızalılığı biraz da bundan kaynaklanıyor olsa gerek. Yaşadığı şeylerin ne anlama geldiğini, üzerinde olumlu-olumsuz nasıl bir etki-sonuç yarattığını anlayabilmesi için onları analiz edecek zamana-motivasyona-birikime gereksinimi var. Ancak topluma yön verenler bu imkanları-kaynakları sunmak yerini sürekli bir yapay gündem bombardımanına tuttukları için toplum da bir rahat yüzü göremiyor.

Son yirmi ya da yetmiş yılın değil belki de yüz yılların travmasını üstümüzden atabilmiş değiliz. Diken üstünde yaşıyoruz. Sorulsa tek bir sebebi var: Devletin bekası, devamlılığı. Hayır tarihe bakınca haksız da sayılmazlar. Forsa da kazınmış işte. On altı tane büyük Türk devleti… On beş tanesinin yerinde yeller esen… (Forstaki yıldızların ne anlama geldiği ve kabul edilen o on beş devletin hepsinin de “Türk Devleti” olup olmadığı ayrı tartışma konusu).

Hani var ya “bana yar olmazsan seni kimseye yar etmem” küstahlığı. İşte ona benzer bir yaklaşım tarzı sergileyenler resimden çıkmamak için son çare iki blöfe başvuruyor: Birincisi “ben konuşursam yer yerinden oynar”, ikincisi de “devletin bekası”. Oysa biliyoruz ki bir sen konuşamazsın, iki devlet sensiz de devam eder! Ama söyleyemiyoruz! Çünkü korkuyoruz! Korkmakta da haklıyız. Devletin hiçbir zaman cesur memurlarını ya da vatandaşlarını desteklediğini, koruyabildiğini görebilmiş değiliz!

Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey olamadığı için, geçen zaman geçtiği ile, yaşananlar da yaşanmışlığı ile kalıyor. Örneğin yirmi küsur sene sonra insanların hala aynı kişiye ya da partiye oy vereceğini beyan etmeleri karşısında şaşkına dönüyoruz. Oysa onlar tüm o zaman dilimi boyunca “şimdiki zaman”ın içine hapsedilmişlerdi. Ha yirmi küsur sene geçmiş ha yirmi küsur dakika, idrak edemiyorlar!

Dezenformasyon yasası çıkaran bir hükümet. Peki. Ama bakınca en çok dezenformasyonu kendileri ya da destekçilerinin ürettiği anlaşılıyor. Tabi ilk ayete hakkını vererek bakarsan! Yoksa kafanı sadece belli bir yöne çevirip sadece orada üretilenleri analiz edersen, arzu ettiğin şekilde dezenformasyonu senin değil muhaliflerinin ürettiğini bile iddia edebilirsin! “Şu kişiler hariç, kimin yalancı olduğunu tespit edelim!” Zaten tüm derdimiz hangi kanun, kural, etik-ahlak ilkesi olursa olsun birilerinin hep istisna tutulması.

Gelmekte olan kuşaklar bu istisnaları kabul ederek yaşayabilecek mi? Bu istisnalarla ekonomik ve toplumsal refahın çok yakından ilişkisi var. Örneğin sen yıllardır hakkın olduğu halde Üsküdar sahilinden keyfince Boğaz’ı seyredemiyordun. Öyle ki buna hakkın olduğundan bile habersizdin! Benzer şekilde üç liralık işi yüz liraya yaptırarak devleti zarara uğratanlar aslında senin refahını elinden aldı. İşte Z Kuşağı o nedenle bugün aç ve açıkta! İmkânı olsa ülkeyi terk etmek ile ülkeyi soyup-soğana çevirmek arasına sıkıştırılmış! “İkisini de yapmak istemiyorum! Ben başka diyarlarda gördüğüm yaşıtlarım içinden makul-mantıklı-hakça koşullarda yaşayanlar gibi yaşamak istiyorum” diyorsan bunu talep etmenin yolu pazar günü sandığa gidip vicdanının sesini dinleyerek oy kullanmakla başlıyor! Ya çok uzun bir yol olacak bu. Ya da çok kısa!

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 371 11.05.2023)

Popüler Etiketler