Yukarı Bak(ma)!
Metaverse (farklı anlamda) on yıllardır var! Bunu kanıtlamak için illa ki bir kuyruklu yıldızın gelmesi mi gerekiyor?
Netflix’te gösterime giren Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filmi izleyicileri ikiye bölmüş durumda. Hoşlanmayanlar bir yanda onu “belgesel” niteliğinde değerlendirenler diğer yanda. Bu ayrımın nedenine-nasılına girmeden Steve Tesich’ten bahsetmeli. Her ne kadar bu isim zihinlerde bir şey çağrıştırmasa da kaleminden çıkan bir ifade özellikle son altı yıldır beynimize saplanmış, ruhumuzu esir almış durumda.
Sırp asıllı Amerikan yazar ve senarist olan Tesich 1992’de, o sıralarda tüm dünyayı meşgul eden bir konuyla ilgili kaleme aldığı bir yazıda şu ifadeyi kullanır: “Biz hür insanlar olarak, özgürce karar verdik ki biz bir tür “gerçek-ötesi” dünyada yaşamak istiyoruz”. Tesich şu ünlü “post-truth” ifadesini ilk kullanan kişidir. Her ne kadar bugün ulaştığı anlam derinliği irdelendiğinde kavramın neredeyse uygarlık kadar eski olduğu öne sürülebilecek olsa da onu bu kelimelerle ilk ifade eden Tesich’tir.
Anımsa(t)makta fayda var. 1992’de değil sosyal medya daha internet bile “halka inmemişti”. O sıralarda dünyayı meşgul eden olayın ne olduğuna bakılırsa gerçek-ötesi olgusunun da internetten önce neden ana-akım medya ile özgülendiği de kolayca anlaşılır. Tesich’i bu tümceleri yazmaya, post-truth ifadesini “icat etmeye” güdüleyen şey o yıllarda gerçekleştirilen ve tarihe 1. Körfez Savaşı olarak geçen savaşın televizyondan ilk kez canlı olarak yayınlanmasıydı. Bağdat’ı geniş bir açıdan gören bir binanın çatısına karargâh kuran CNN kanalı özellikle hava karardıktan sonra ABD’nin Irak’ı nasıl bombaladığını canlı canlı tüm dünyaya gösterdi. (Yaşı tutanlar bu yayını yapan CNN muhabirinin dillerinin ucundaki adını olasılıkla anımsamayacaktır. Peter Arnett yaşıyor ve 87 yaşında).
Ne o savaş ne de onu izleyen on küsur sene “post-truth” ifadesini bu denli popüler yapmadı. Onu Hollywood yıldızı yapan ise, kabul, sosyal medya oldu. Sosyal medya, bir yan ürün olarak, bireyin aklındaki her fikri tüm dünya ile paylaşmasını olanaklı kıldı. Bu olanak bir yandan suiistimal edilerek sömürüldü ve öteki insanları manipüle etmek için kullanıldı (bkz. Cambridge Analytica vakası ya da her boydan troller) diğer yanda ise samimi bir şekilde destek buldu – her ne kadar gerçek olmasa da! Böylece gerçek ile gerçek dışının, doğru ile yalanın arasındaki uçurum kapandı. Bu kavramlar birbirine doğru yakınsamaya başladı. Bugün dünya küre şeklindedir diyenler ile dünya düzdür, dünya tepsi şeklindedir, dünya baget ekmek şeklindedir, dünya ortası delik naneli şeker şeklindedir diyenler arasında bir fark yok.
Dünya tam da bu kıvama gelmişken birileri, hem de bilim insanları çıkıp “Altı ay sonra dünyaya bir kuyruklu yıldız çarpacak; bir şey yapmazsak insanlık yok olacak!” derse ne olur? Don’t Look Up filmi bu temayı ele alıyor!
Eskisiyle-yenisiyle, ana-akımıyla, interneti-sosyal medyasıyla seferber olmuş bir medya. Tek dertleri bireylerin ekonomik olarak on yıllardır yemekte oldukları kazıkların acısıyla yaşamaya devam etmelerini sağlamak. Eğer o kuyruklu yıldız yakın zamanda gelirse tam tepemize düşerken başımızı kaldırıp bakacak-görecek ve bir şey yapmaya fırsat bulamadan yok olacağız. Eğer yirmi otuz sene sonra gelirse daha da iyi. Herkesi metaverselerde takılırken yakalayacak! Sonuç değişmeyecek!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 303 13.01.2022)

