Sosyal Medya İkilemi
Yasaklamak bir çözüm değil belki ama…
Facebook-Cambridge Analytica skandalı ortaya çıktığında Amerikan kamu yönetimi Facebook’un ve başkanı Mark Zuckerberg’in üstüne gidebildikleri kadar gitmişti. 2016 başkanlık seçimlerinde seçim sonuçlarını değiştirecek düzeyde etkiye sahip bu olay kapsamında Facebook’un doğrudan olmasa da dolaylı bir dahli vardı. Anımsamakta fayda var ki etik dışı olsa bile her iki kuruluş da yasadışı bir şey yapmamıştı. Örneğin seçimlerde sahte oy ya da seçmen kullanılması söz konusu değildi. Sandıklardan çıkan seçmen tercihi ile kayda geçirilen adetler arasında bir uyumsuzluk yoktu. Tek yapılan şey oy vermeye gitmeyecek olan ama gitse Trump’a oy verecek olan bir grup seçmeni tespit edip, onları gerçek olmayan sosyal medya arkadaşlıkları vasıtasıyla oy vermeye gitmeye güdülemekti. Cumhuriyetçilerin kıl payı kaçırdığı eyaletlerde. Öyle ki o eyaletleri kazansalar tüm seçimi de kazanabileceklerdi. Öyle de oldu!
Şu an gündemde olan bir başka sosyal medya devlet itişmesi yine Amerika’da. Bu kez odaktaki site TikTok. Kurucusu her ne kadar Singapurlu olsa da sitenin Amerikan kullanıcılarının verilerini bir şekilde Çin’e naklettiği konusunda Amerika’nın şüpheleri var. Ancak Amerika’da ne tür yasalar var ki yıllardır TikTok bir türlü kapatılamıyor, başka birisine satışa zorlanamıyor ya da bir şekilde doğrudan ya da dolaylı cezalandırılamıyor.
Yeri geldiğinde Amerikan kamu yönetiminin elini kolunu bağlayan bu yasaları başka ülkeler çıkarıp da Amerika’ya dayatmış değil. Bu yasaları kendileri çıkardı. Türkiye de kendi yasalarını kendisi çıkaran bir ülke. Türkiye de çıkardığı yasalara sadık bir kamu yönetimine sahip (en azından olabildiğince mi demeli?) Ancak pratik deneyimler şunu gösteriyor ki çıkarılan yasaların ruhunda bir fark var ki örneğin bir sosyal medya sitesine bir gecede yasak getirmek bu denli kolay olabiliyor. Türkiye’nin dijital ile dansı zaman zaman uyumsuz bir çiftin ahenkli olmayan hareketlerine sahne oluyor. Türkiye internet ağına 1993 yılında bağlandı. Bugüne dek çeşitli yasalar çıkardı. Geçen otuz sene içinde Youtube’dan Wikipedia’ya EkşiSözlük’ten Last.fm’e dek irili-ufaklı pek çok site erişim engeli ile karşı karşıya kaldı. Bazıları hala yasaklı!
Bu konular dünya genelinde “ulus-devlet” ile “sınırsız-globalleşme”nin itişip kakışması olarak değerlendirilebilir. Kendi ülkesine saygısı-sevgisi olan herkes yurt dışına gittiğinde benzer durumla mikro düzeyde de olsa karşılaşmıştır. Kendimiz ülkemizi kıyasıya eleştirebiliriz ama bir yabancının ülkemize tek olumsuz laf etmesine tahammül edemeyiz.
Şurası bir geçek ki global şirketler (sosyal medya sitelerine sahip olanlar da bu kümenin içinde) yeri geldiğinde ne devlet hassasiyeti gözetiyor ne de millet. Çünkü onların kamusal-ulusal bir kimliği yok. Onlar birer şirket. Amaçları kar etmek. Bunun için el üstünde tutmaları gereken yegâne odak onlara para kazandıran oyuncular. Yani reklam-verenler ile kullanıcılar. Instagram’ın cirosunu ciddi derecede etkileyen reklam-veren bir şirket Türkiye ile ilgili hassasiyetini dile getirse örneğin, bakın bakalım Türk devletine-milletine (“kullanıcılarına”) tatminkâr derecede önem verirler mi vermezler mi? Öte yandan bu şirketler, devletlerle karşı karşıya kaldığında yasaklanmalarını mağduriyet olarak gösterip kullanıcılarını kendi ülkelerinin yöneticilerine karşı dolaylı yoldan kışkırtmış olmuyor mu? Instagram bu! Hani ergenler üzerinde olumsuz etkiler yaptığı araştırmalarla tespit edilmiş sosyal medya sitesi. Yasaklamak bir çözüm değil belki ama “olmaz ki böyle de yatılmaz ki”!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 434 15.08.2024)

