Dijital Beklenti
Makinelerin kontrolü ele geçireceği (kaçınılmaz) beklentisi…
İngiltere’de ilginç şeyler oluyor! Bir yanda yapay zekaya telif hakları açısından yasal düzenleme getirme çabaları boşa çıkarken diğer yanda PauseAI gibi platformlar yapay zekanın denetimine daha çok önem verilmesi konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Sloganları basit ama düşündürücü: “Tahmin etme, test et!” (“test, don’t guess”).
Çin’de devlet yönetimine yönelik sorulara cevap veren yapay zekalar filtreden geçirilirken eleştirilen süreç, batıda başka bir ekstremde ilerliyor: Bırakın (yapay zekayı) dilediğimiz gibi yapalım! İnsanların bu yeni teknolojiye temkinli yaklaşmalarının temelinde yatan şey ise birkaç yıldır allanıp-pullanarak yapılan değerlendirmeler: Yapay zeka yakın gelecekte pek çok iş kolunda insanı gereksiz hale getirecek!
Teknolojinin yıkıcılığı daha ziyade ona adapte olamayacak kadar yaşlıları ilgilendiren bir konu. Yapay zeka özelinde bu “yaşlılık” sınırı, genel “yaşlılık tanımı” ile ters orantılı. Yapay zekanın işsiz bırakacağı insan yaşı ortalama otuzlara kadar gerilemiş durumda. Kişisel bilgisayarlardan beri hiçbir teknoloji otuzlu yaşlarındaki bireyleri işsiz bırakmamıştı. Herkesin tam puan aldığı sınavların bir anlam ya da değer ifade etmemesi gibi gelecek on sene içinde otuzlu yaşlarını idrak edecek bireylerin bugün yüksek okul eğitimi alarak bir meslek sahibi olmaları da giderek anlamsızlaşıyor! Profesyonel spor ya da şov dünyasının öteden beri harlandırdığı ateş şimdi de yapay zeka teknolojileri sayesinde tüm dünyayı kaplayacak gibi görünüyor: Herkesin bilmesine (dolayısıyla da eğitim almasına) gerek yok! Oysa dünyayı ileri götürenlerin pek çoğu “olağan şüpheliler” grubunun dışından gelme değil mi?
Verimlilik kisvesi altında çalışma şartlarının ağırlaştırıldığı, ücretlerin daraltıldığı bir dünyada hizmet kalitesi giderek düşüyor. Hal böyle olunca insanlar kaliteli hizmet taleplerini karşılasın diye makineyi daha çok talep eder hale geliyor! Makinenin insanın yerini alması ise başka bir global toplumsal sorunu gündeme getiriyor: Bu kadar insan ne yapacak? Bir yanda günde bir dolar bile kazanamayan milyonlarca insan. Diğer yanda kişisel serveti milyar dolara yaklaşmakta olan bir avuç insan! (Ve onların trilyon dolar değerindeki şirketleri). Teknoloji ilerledikçe gelir dağılımındaki uçurum da derinleşiyor.
Oysa suçu teknolojiye atmak ne kadar sağlıklı, tartışılır! Teknolojinin ilerlemesi aslında paylaşılacak maddi pastanın büyümesine neden oluyor. Pasta büyüdükçe ondan hak edenlerden çok hak etmeyenlerin de pay talep etmesi artıyor. Gelir dağılımındaki uçurumun sebebi asıl bu olsa gerek! Vahşi kapitalist iş insanları kendileri ile dans edecek çürümüş kamu yönetimleriyle eşleştikçe uçurumun kapanması zorlaşıyor!
Öteden beri popüler kültürün üstüne düşen vazifeyi son dönemde sosyal medya üstlendi: Bireyi şimdiki zamanın içine hapsetmek! Şimdizm problematiği, farkında olmadan, insanı hem muhafazakarlaştırıyor hem de hayvani dünyaya daha da yaklaştırıyor. Nasıl ki karnını doyuran hayvan ertesi gün ne yiyeceğini düşünmeden yaşıyorsa, bugünü atlatma derdindeki insan da yarınını düşünmeden ilerliyor. Artık geleceği düşünmek yok. Onun yerine “deneyim yaşamak” ya da “anı biriktirmek” var! Belki de insanın kovulduğu mekan cennet değildi! O zaman Alan Turing’in şu beklentisi üzerinde tefekkür etmek daha da önem kazanıyor: “Makinelerin kontrolü ele geçireceğini beklemeliyiz”.
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 485 22.08.2025)

