Etik Fay Hattı
Ahlaktan, etik değerlerden ödün vermeden yaşayabilmek!
Görünen o ki depremle ile ilgili şu an iki pratik sorunumuz var: Birincisi günler sonra bile enkaz altından hala canlı insancıkların çıkıyor olması. İkincisi ise sağı-solu harabeye dönmüş kimi cadde ya da sokaklarda tek tük dahi olsa bir camı bile kırılmadan ayakta kalmış binaların varlığı.
Hazırlıksızlık-beceriksizlik ve başka diğer olası sebepler sarmalı daha ilk günden itibaren kamuoyuna şu pratik mesajı verdi: Enkaz altında kaldıysan ve canlıysan 72 saatin var. Bu süre içinde ya öl ya da kendi imkanlarınla canını kurtar! Bu ilk engeli aşamayıp da kendini kurtaramadığı halde ölmemiş olan kazazedeler bu kez de birbiri ile mücadeleye giren, bu mücadeleyi molozların üstünde tekmeli-tokatlı kavgaya dek taşıyan, kameraların önünde ben kurtardım pozu verme derdine düşen ekiplerin eline kalma riskiyle karşılaştı. Öyle ki bazı ülkeler kendi ekiplerini bu sebeplerden dolayı geri çektiğini açıkladı. Ümit edilir ki enkaz altında saatlerce-günlerce canlı kalmayı başarmış olan her bir vatandaşımız kurtarıldıktan sonra da yaşamaya devam edebilmektedir!
Hiçbir enkazın altında bir tane bir canlı vatandaş kalmadığından kesin emin olmak belki de (neye göre) çok uzun sürecektir. Öte yandan psikolojik olarak da yıkım görüntülerinin bir an evvel ortadan kaldırılması için enkaz temizlik çalışmalarının başlaması makul karşılanabilir. Ancak elde bu kadar dijital bilgi sistemi varken ölü ya da diri durumunu tespit edip, bir tane bile vatandaşın akıbetinin ne olduğunu ıskalamadan bu süreci tamamlamak her zamankinden çok daha kolay olmalıdır. Acaba çeşitli bilgi sistemleri kullanılarak, ikameti o bölgede olan her bir vatandaşın canlıysa nerede olduğu tespit edildi mi? Vefat ettiyse cansız bedeni bulundu mu, ailesine teslim edildi mi? Teslim edilemeyenler DNA örneği alınmak kaydıyla defnedildi mi? Tüm bunların bir an önce başlaması için sabırsızlıkla beklenen inşaat projeleriyle ne ilgisi var değil mi? Sanki alemler bina dikilsin diye yaratılmış!
Tüm binalar yerle bir olmuş olsaydı doğaya-faya havale etmekle işin içinden sıyrılmak kolay olacaktı. Ancak işte her şeyi kitabına göre yapmış birkaç müteahhit, inşaat mühendisi, mimar, kontrolör, belediye ortalığı karıştırıyor. Bu kez insanlar madem doğa, bunlar niye yıkılmadı; bu tabaklardan bir tanesi kırılmamış, bardaklardan bir tanesi bile çatlamamış diye soruyor!
Televizyonlardaki herbokologlara sorarsanız okullara deprem dersi koymakla, yönetmelikleri daha da sıkı hale getirmekle işin büyük bir kısmı çözülecek! Asıl eksikliğimizin ne olduğunu itiraf etmek yerine ikincil sorunlara çözüm üreterek bu tür büyük yıkımlardan kurtulabileceğimizi sanıyoruz. Asıl soruna dokunamamanın bir nedeni var elbette. Ona dokunduğumuzda hepimiz suçlu çıkacağız! Çünkü asıl sorun insan olarak ahlakımızdan, etik değerlerimizden ödün vermeden bu ülkede yaşayamaz hale gelmiş-getirilmiş olmamız! Vatandaşları buna iten şey ne? Cevap basit: Birilerinin kişisel arzularının ne pahasına olursa olsun gerçekleşmesi! Bu birileri yolda tehlike şeridini kullanarak trafik sıkışıklığından kendini kurtaranlardan başlıyor, siyasi çıkarları için liyakati, adaleti, yasaları hiçe sayan politikacılara kadar uzanıyor! Bu tür etik fay hatlarının başında ise hep aynı bakış açısı var: Bir tek ben istisna olayım! Öteki herkes kurallara uysun!
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 360 23.02.2023)