Past-Truth

Yeni dijital avutucu olarak “eski doğru”!

“Post-truth” (gerçek-ötesi, doğru-ötesi) kavramından sonra bir de “Past-truth” (eski doğru) mu? Post-truth, artık herkes öğrendi malum, somut gerçekleri kişisel emellere göre eğip bükmekle ilgili. Şu sıralar yeniden piyasaya sürümünün yıldönümü! Trump sağ olsun; sekiz sene önce seçimleri kazandıktan sonra internette yükselişe geçmiş ve 2016 yılının kelimesi seçilmişti. Oysa ilk kullanımı internet öncesi zamanlara gitmekte ve ABD’de (en azından) Nixon’dan beri devletin halk ile olan yarı tehditkar iletişimini tanımlamakta.

Post-truth ifadesi ilk olarak 1992 yılında Steve Tesich tarafından “Yalanlar Rejimi” adlı makalede kullanıldı. Makale The Nation adlı dergide yayınlandı. Makalenin Türkçesi Cogito dergisinin (YKY yayınları) 104 numaralı sayısında yer almakta. Tesich’in tespiti şudur: Watergate, İran-Kontra gibi skandallar Vietnam’da, Ortadoğu’da (1. Körfez Savaşı-Irak) çıkarılan savaşlar ABD yönetiminin objektif gerçeklerden uzaklaşmasına, Amerikan halkının ise bunu önce kabul etmek zorunda bırakılmasına, giderek talep eder hale gelmesine neden oldu. Tesich bu süreci şu ironik tümce ile taçlandırır: “Özetle, özgür bir halk olarak, hakikat-sonrası (“post-truth”) bir dünyada yaşamak istediğimize yine özgürce karar verdik”. Bu “post-truth” ifadesinin bilinen ilk kullanımı.

Devletin propaganda araçları karşısında sorgulayıcı aklıyla başa çıkamayan birey bir süre sonra maruz bırakıldığı olaylar ve bunların haberleştirilmiş hali karşısında kendisini bir yol ayrımında bulur: Ya eleştirmeci yaklaşımını sürdürecek ancak kendini bir kenara atılmış hissederek marjinalleşecektir. Ya da sürüden kopmamak için uyum sağlayacak ve baştan beri sorgulamayı kişisel çıkarlarına göre ayarlayan yığına katılacaktır. Tesich rejimin bu yığına şöyle bir şey sunduğunu ifade eder: “Size şanlı bir zafer kazandırdık ve size özgüveninizi geri verdik. İşte, gerçek ise şurada. Hangisini tercih edersiniz?” Aralarda kendisine sürekli çok iyi dövüşüyorsun diye gaz veren antrenörüne “O zaman beni kim dövüyor?” diye çıkışan boksör misali. Dayak yediğini kabul etmeyi mi tercih ediyorsun, iyi dövüştüğünü mü?

Kendisini çekerek marjinalleşenler de post-turth’a karşılık past-truth’tan istifade ediyor gibi. Past-truth (eski-doğru) aslında geçmişte doğru olan oysa bugün yanlışlığı ispat edilmiş bilimsel bilgiler için kullanılmakta. Atom maddenin en küçük yapı taşı idi. Kuarklar keşfedilince bu “past truth” (eski doğru) oldu. Nostalji kavramı ile arasında bir tül perde olan yeni past-truth ise geçmişteki güzel örnekleri-çözümleri sürekli anımsayıp-anımsatıp duran, ancak mevcut sorunlara çözüm üretmede onların günümüzdeki olası yeni muadillerini geliştirmek için kendisini sorumlu hissetmeyen bireylerin bu gerilim karşısında kendilerini dengede tutmak amacıyla ürettikleri bir avutucu-uyuşturucu misali. Örneğin ülkemizde de sürekli köy enstitülerinden sitayişle bahsediliyor. Böylece eğitim-öğretim ile ilgili süregiden sorunsal görmezden geliniyor! Atatürk’ün askerleriyiz diye bağırılıyor! Atatürk kalkıp gelse de ülkeyi yeniden kurtarsa diye içleniliyor. Bir mucize olsa Atatürk çıkıp gelse, hadi dese, “Ya paşam o kadar da uzun boylu değil, dur hele!” diyecek çoğu! Ya da “Sen önden git, benim biraz işim var, arkadan yetişirim”! Vatandaşını yetiştirme modelleri incelendiğinde her yeni neslinden çekindiği ya da onu ihmal ettiği tespit edilecek devletlerin başına ne gelecek diye merak etmeye gerek yok. Bugün dünyanın her yeri bunun örnekleriyle dolu.

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 449 28.11.2024)

Popüler Etiketler